Die plötzlichen Luftangriffe im Gazastreifen haben nichts mit Selbstverteidigung zu tun. Vielmehr versucht Ihre Regierung, eine neue Hülle für ihre jahrelange aggressive Politik zu finden. Diejenigen, die für diese Massaker verantwortlich sind, begehen Menschenverbrechen. Es kann keine Begründung dafür geben, um hunderte Menschen zu töten. Die politisch Verantwortlichen in Israel müssen die Angriffe sofort stoppen.
Diese Angriffe wurden mit der Zustimmung der USA und weiteren imperialistischen Kräften gestartet. Die jüngste Eskalation der Gewalt muss im Kontext der Nahost-Politik der USA und ihrer Verbündeter gesehen werden. Der Irak-Krieg ist ebenso Teil dieser Gesamtstrategie wie die Besatzung Afghanistans. Die Drohungen in Richtung Iran gehören ebenfalls zu den langfristigen Plänen.
Von der türkischen und der deutschen Regierung verlangen wir, ihre doppelzüngige Politik aufzugeben und die diplomatischen Beziehungen zu Israel einzufrieren. Alle Länder, die taten- und kommentarlos die Gewalt im Gazastreifen akzeptieren, machen sich mitschuldig.
Die DIDF ruft alle Menschen auf, sich an den Protesten gegen die israelischen Angriffe zu beteiligen. Wir werden uns in den kommenden Tagen an den Protesten der deutschen Friedensbewegung beteiligen.
İsrail katliamını lanetle kınıyoruz!!
Katil İsrail yine saldırdı. Gazze’de çocuk, kadın, genç ve yaşlı yüzlerce ölü, bir o kadar da yaralı var. İsrail’in emperyalist ABD ve işbirlikçilerinden aldığı güçle, Ortadoğu’yu kan ve gözyaşına boğan bu saldırısını lanetle kınıyor ve saldırıların biran önce durmasını istiyoruz.
Gazze Şeridi’ne bir anda onlarca füze ve uçakla saldırı düzenleyen ve bunu kendisini savunmak için yaptığını iddia eden Siyonist İsrail, saldırganlığına ve yaptığı vahşete kılıf aramaktadır. İnsanlık dışı bu katliamı hiç bir gerekçe haklı çıkaramaz. Bu katliamı yapanlar, ortak olanlar ve emirleri verenler insanlığa karşı suç işlemişlerdir ve yargılanmalıdırlar.
Yapılan katliam başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin ve onların işbirlikçilerinin onayı ile gerçekleşmiştir. Suçlu sadece İsrail degil, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ni (GOP) uygulamaya çalışanlardır. Irak’ta yapılan işgal bu sratejinin bir parçasıdır. Afganistan işgali bunun diğer yanıdır. İran halkına dönük tehdit ve baskılar bu politikaların birer parçalarıdır.
Başta Türkiye hükümeti ve AB hükümetleri olmak üzere tüm hükümetler, katliam karşısında iki yüzlü politikalardan vazgeçerek, İsrail’le ilişkilerini dondurmalıdır. Türk ve Alman hükümetlerinin İsrail’le olan iyi ilişkileri, bu saldırganlığa cesaret vermektedir. Bu katliama sessiz kalan tüm ülkeler suça ortak olmaktadır. İsraille yapılan anlaşmaların iptal edilmesi, ilişkilerin dondurulması, askeri ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi katilleri durdurmanın ilk adımıdır.
Hiçbir gerekçe yüzlerce insanın ölümü için geçerli bir neden olamaz. Siyonist İsrail bu saldırının hesabını vermeli ve bir an önce yaptığı saldırıları durdurmalıdır.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu olarak tüm emekçileri bu katliamı protesto etmeye, Filistin halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz. Almanya’nın dört bir yanında Alman Barış Hareketi’nin girişimleriyle yapılan protesto etkinliklerine katılmaya çağırıyoruz.
Herkesi İsrail hükümetini protesto etmek için Alman Barış Hareketi ile birlikte başlatmış olduğumuz Almanyanın İsrail Büyükelçiliği’ni protesto eylemine katılmaya, büyükelçiliğe protesto mailleri ve faksları göndermeye çağırıyoruz.
Die plötzlichen Luftangriffe im Gazastreifen haben nichts mit Selbstverteidigung zu tun. Vielmehr versucht Ihre Regierung, eine neue Hülle für ihre jahrelange aggressive Politik zu finden. Diejenigen, die für diese Massaker verantwortlich sind, begehen Menschenverbrechen. Es kann keine Begründung dafür geben, um hunderte Menschen zu töten. Die politisch Verantwortlichen in Israel müssen die Angriffe sofort stoppen.
Diese Angriffe wurden mit der Zustimmung der USA und weiteren imperialistischen Kräften gestartet. Die jüngste Eskalation der Gewalt muss im Kontext der Nahost-Politik der USA und ihrer Verbündeter gesehen werden. Der Irak-Krieg ist ebenso Teil dieser Gesamtstrategie wie die Besatzung Afghanistans. Die Drohungen in Richtung Iran gehören ebenfalls zu den langfristigen Plänen.
Von der türkischen und der deutschen Regierung verlangen wir, ihre doppelzüngige Politik aufzugeben und die diplomatischen Beziehungen zu Israel einzufrieren. Alle Länder, die taten- und kommentarlos die Gewalt im Gazastreifen akzeptieren, machen sich mitschuldig.
Die DIDF ruft alle Menschen auf, sich an den Protesten gegen die israelischen Angriffe zu beteiligen. Wir werden uns in den kommenden Tagen an den Protesten der deutschen Friedensbewegung beteiligen.
İsrail katliamını lanetle kınıyoruz!!
Katil İsrail yine saldırdı. Gazze’de çocuk, kadın, genç ve yaşlı yüzlerce ölü, bir o kadar da yaralı var. İsrail’in emperyalist ABD ve işbirlikçilerinden aldığı güçle, Ortadoğu’yu kan ve gözyaşına boğan bu saldırısını lanetle kınıyor ve saldırıların biran önce durmasını istiyoruz.
Gazze Şeridi’ne bir anda onlarca füze ve uçakla saldırı düzenleyen ve bunu kendisini savunmak için yaptığını iddia eden Siyonist İsrail, saldırganlığına ve yaptığı vahşete kılıf aramaktadır. İnsanlık dışı bu katliamı hiç bir gerekçe haklı çıkaramaz. Bu katliamı yapanlar, ortak olanlar ve emirleri verenler insanlığa karşı suç işlemişlerdir ve yargılanmalıdırlar.
Yapılan katliam başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin ve onların işbirlikçilerinin onayı ile gerçekleşmiştir. Suçlu sadece İsrail degil, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ni (GOP) uygulamaya çalışanlardır. Irak’ta yapılan işgal bu sratejinin bir parçasıdır. Afganistan işgali bunun diğer yanıdır. İran halkına dönük tehdit ve baskılar bu politikaların birer parçalarıdır.
Başta Türkiye hükümeti ve AB hükümetleri olmak üzere tüm hükümetler, katliam karşısında iki yüzlü politikalardan vazgeçerek, İsrail’le ilişkilerini dondurmalıdır. Türk ve Alman hükümetlerinin İsrail’le olan iyi ilişkileri, bu saldırganlığa cesaret vermektedir. Bu katliama sessiz kalan tüm ülkeler suça ortak olmaktadır. İsraille yapılan anlaşmaların iptal edilmesi, ilişkilerin dondurulması, askeri ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi katilleri durdurmanın ilk adımıdır.
Hiçbir gerekçe yüzlerce insanın ölümü için geçerli bir neden olamaz. Siyonist İsrail bu saldırının hesabını vermeli ve bir an önce yaptığı saldırıları durdurmalıdır.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu olarak tüm emekçileri bu katliamı protesto etmeye, Filistin halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz. Almanya’nın dört bir yanında Alman Barış Hareketi’nin girişimleriyle yapılan protesto etkinliklerine katılmaya çağırıyoruz.
Herkesi İsrail hükümetini protesto etmek için Alman Barış Hareketi ile birlikte başlatmış olduğumuz Almanyanın İsrail Büyükelçiliği’ni protesto eylemine katılmaya, büyükelçiliğe protesto mailleri ve faksları göndermeye çağırıyoruz.
Die plötzlichen Luftangriffe im Gazastreifen haben nichts mit Selbstverteidigung zu tun. Vielmehr versucht Ihre Regierung, eine neue Hülle für ihre jahrelange aggressive Politik zu finden. Diejenigen, die für diese Massaker verantwortlich sind, begehen Menschenverbrechen. Es kann keine Begründung dafür geben, um hunderte Menschen zu töten. Die politisch Verantwortlichen in Israel müssen die Angriffe sofort stoppen.
Diese Angriffe wurden mit der Zustimmung der USA und weiteren imperialistischen Kräften gestartet. Die jüngste Eskalation der Gewalt muss im Kontext der Nahost-Politik der USA und ihrer Verbündeter gesehen werden. Der Irak-Krieg ist ebenso Teil dieser Gesamtstrategie wie die Besatzung Afghanistans. Die Drohungen in Richtung Iran gehören ebenfalls zu den langfristigen Plänen.
Von der türkischen und der deutschen Regierung verlangen wir, ihre doppelzüngige Politik aufzugeben und die diplomatischen Beziehungen zu Israel einzufrieren. Alle Länder, die taten- und kommentarlos die Gewalt im Gazastreifen akzeptieren, machen sich mitschuldig.
Die DIDF ruft alle Menschen auf, sich an den Protesten gegen die israelischen Angriffe zu beteiligen. Wir werden uns in den kommenden Tagen an den Protesten der deutschen Friedensbewegung beteiligen.
İsrail katliamını lanetle kınıyoruz!!
Katil İsrail yine saldırdı. Gazze’de çocuk, kadın, genç ve yaşlı yüzlerce ölü, bir o kadar da yaralı var. İsrail’in emperyalist ABD ve işbirlikçilerinden aldığı güçle, Ortadoğu’yu kan ve gözyaşına boğan bu saldırısını lanetle kınıyor ve saldırıların biran önce durmasını istiyoruz.
Gazze Şeridi’ne bir anda onlarca füze ve uçakla saldırı düzenleyen ve bunu kendisini savunmak için yaptığını iddia eden Siyonist İsrail, saldırganlığına ve yaptığı vahşete kılıf aramaktadır. İnsanlık dışı bu katliamı hiç bir gerekçe haklı çıkaramaz. Bu katliamı yapanlar, ortak olanlar ve emirleri verenler insanlığa karşı suç işlemişlerdir ve yargılanmalıdırlar.
Yapılan katliam başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin ve onların işbirlikçilerinin onayı ile gerçekleşmiştir. Suçlu sadece İsrail degil, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’ni (GOP) uygulamaya çalışanlardır. Irak’ta yapılan işgal bu sratejinin bir parçasıdır. Afganistan işgali bunun diğer yanıdır. İran halkına dönük tehdit ve baskılar bu politikaların birer parçalarıdır.
Başta Türkiye hükümeti ve AB hükümetleri olmak üzere tüm hükümetler, katliam karşısında iki yüzlü politikalardan vazgeçerek, İsrail’le ilişkilerini dondurmalıdır. Türk ve Alman hükümetlerinin İsrail’le olan iyi ilişkileri, bu saldırganlığa cesaret vermektedir. Bu katliama sessiz kalan tüm ülkeler suça ortak olmaktadır. İsraille yapılan anlaşmaların iptal edilmesi, ilişkilerin dondurulması, askeri ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi katilleri durdurmanın ilk adımıdır.
Hiçbir gerekçe yüzlerce insanın ölümü için geçerli bir neden olamaz. Siyonist İsrail bu saldırının hesabını vermeli ve bir an önce yaptığı saldırıları durdurmalıdır.
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu olarak tüm emekçileri bu katliamı protesto etmeye, Filistin halkıyla dayanışmaya çağırıyoruz. Almanya’nın dört bir yanında Alman Barış Hareketi’nin girişimleriyle yapılan protesto etkinliklerine katılmaya çağırıyoruz.
Herkesi İsrail hükümetini protesto etmek için Alman Barış Hareketi ile birlikte başlatmış olduğumuz Almanyanın İsrail Büyükelçiliği’ni protesto eylemine katılmaya, büyükelçiliğe protesto mailleri ve faksları göndermeye çağırıyoruz.
DIDF-Jugend gewinnt Anti-Rassistischen Sonderpreis!
Almanya tarihinin en büyük dolandırıcılık olayı olan Deniz Feneri e.V. yolsuzluğu Federal Meclis’e taşındı. Sol Parti Federal Parlamento Milletvekili Sevim Dağdelen ve Ulla Jelpke tarafından hazırlanan, meclis grubu tarafından onaylanan soru önergesinde, Deniz Feneri e.V. yolsuzluğunun Almanya’daki boyutu konusunda daha fazla ayrıntıların kamuoyuna yansıması için sorular yer alıyor.
Soru önergesinin girişinde, Deniz Feneri e.V. yolsuzluğuyla ilgili gelişmeler özetlenerek şöyle denildi: “Dava süresince sanık ifadelerine göre Türkiye’deki hükümet partisi AKP’nin de skandala karışmış olduğu ve toplanan bağışların 18 milyon Euro’yu aşan bölümünün AKP çevrelerine verildiği ifade edildi. Eyalet Mahkemesi gerçek sorumluların Türkiye’de bulunduğuna dair görüş belirtti. Mahkeme Başkanı, Türk hükümetinin söz konusu davadaki gelişmeler hakkında diplomatik yollardan bilgi aldığını açıkladı. Yaşanan bu bağış skandalı, 300 bin kişinin İslami holdingler adı verilen kuruluşlar tarafından mağdur edildiği soygunu hatırlatmaktadır. Çünkü her iki olayda da insanların dini inançları istismar edilmiştir” denildi.
Daha önce Yimpaş başta olmak üzere çeşitli İslami holdinglerin “kar payı” adı altında vatandaşları Almanya’da nasıl dolandırdığını meclise taşıyan Dağdelen, Deniz Feneri e.V. ile ilgili toplam 10 soruyu hükümete yöneltti.
Türkiye bağlantısı
Sorular arasında özellikle Deniz Feneri e.V. dolandırıcılığının Türkiye boyutu ve hükümetle ilişkiler dikkat çekti. Deniz Feneri e.V. davasında sıkça adı gündeme gelen Kanal 7 yöneticileri hakkında Almanya’ya giriş yasağı olup olmadığı da sorular arasında yer alıyor. Ayrıca, AKP Hükümeti’nin dava sürecini etkilemek üzere yaptığı girişimler de hatırlatılarak bunlar hakkında bilgi istendi ve Türkiye’nin davaya etkide bulunup bulunmak istemediği soruldu. Önergede son olarak da hükümetin Deniz Feneri e.V. yöntemiyle çalışan derneklere yönelik etkili önlemlerin alınıp alınmadığı da soruldu. Dağdelen ve arkadaşları tarafından yöneltilen yazılı soru önergesine hükümetin bu ayın ortasında yazılı yanıt vermesi bekleniyor.
Hollanda’da soruşturma talebi
Öte yandan Türkiye ve Almanya’da geniş yankı yaratan Deniz Feneri e.V. yolsuzluğu Hollanda’ya da taşınıyor. Almanya dışında bir çok Avrupa ülkesinde hesap numarası alarak vatandaşlardan para toplayan Deniz Feneri e.V. hakkında Hollanda’da da bir soruşturmanın açılması talep edildi. Hollanda Sosyal Demokrat Dernekler Federasyonu, Adalet Bakanlığı’na başvurarak, Deniz Feneri Derneği e.V’nin bu ülkede topladığı paralara ilişkin soruşturma açılmasını istedi.
Bakanlık araştırsın
Federasyondan yapılan açıklamada, Deniz Feneri Derneği’nin, 4 yıl önce Rotterdam kentinde Kanal 7 televizyonunun girişimiyle yüklü miktarda para ve altın topladığı anımsatılarak “Yardımların amacı dışında bazı kişi ve gruplarca kullanıldığını kendi ifadelerinden öğrendik” denildi. Deniz Feneri ve aynı görüş eksenindeki örgütlerin Hollanda’da oldukça “aktif” olduklarını belirten federasyon, Hollanda Adalet Bakanlığı’na başvurarak, toplanan bağışların yasal dayanağı olup olmadığını sordu.
Dişli Hollanda’dan ne kadar para götürdü?
Federasyon ayrıca Rotterdam Vergi Dairesi’ne de rüşvet suçlaması nedeniyle görevini bırakmak zorunda kalan AKP eski Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’nin serveti ile ilgili bir başvuru yaptı. Şaban Dişli’nin on yıldan fazla Rotterdam’da bir Türk bankasında çalıştığı belirtilen başvuruda, Şaban Dişli’nin rüşvet olarak alacağı parayı ödünç verdiğini ve paraları Hollanda’da biriktirdiğini açıkladığı vurgulandı. Başvuruda, “Dişli Hollanda’da kazandığını öne sürdüğü 1 milyon dolara ilişkin vergi dairesine bildirimde bulundu mu? Bu miktarda bir parayı Türkiye’ye nasıl transfer etti?” diye soruldu.
Diğer ülkelerdeki hesaplar
Deniz Feneri e.V.’nin Almanya dışında Belçika, Fransa, Hollanda ve Avusturya’da hesap numarası bulunuyordu. Bir çok ülke Vakıf Bank üzerinden açılan hesap numaralarının yanı sıra o ülkenin bankalarında da bir hesap açılmıştı. Hollanda’da ABN-Amro Bank, Fransa’da La Paste, Belçika’da Fortis, Avusturya’da Erste Bank Wien’de Deniz Feneri e.V. adına hesaplar açılmıştı. Bu hesaplardaki paraların, Almanya’daki merkezi hesaba aktarma yerine nakit olarak çekilerek Türkiye’ye gönderildiği tahmin ediliyor.
Yanıtlanması istenen sorular
1. Federal hükümet Deniz Feneri e.V. derneği ve faaliyetleri hakkında hangi bilgilere sahiptir?
2. Federal Hükümete bağlı Federal Kriminal Dairesi ve Anayasayı Koruma Örgütü gibi kuruluşlar da kovuşturmaya dahil olmuş mudur?
3. Federal Hükümet, Deniz Feneri e.V. derneği ile islami holding yöneticileri arasındaki personel/finansal bağlar hakkında bilgiye sahip midir?
4. a)Federal hükümet, İslami holdingler tarafından geçmişte gerçekleştirilmiş soygunlar ile Deniz Feneri e.V. skandalı arasında benzerlik olduğu kanaatinde midir?
b) Yanıt hayırsa; İslami holdingler konusunda denetleme görevinin gereklerini yerine getirdiğine inanan hükümet, Deniz Feneri olayında da denetleme görevinizi yerine getirdiğinize inanıyor mu?
5.a) Geçmişte görev almış veya bugün de hala aynı görevde bulunan Deniz Feneri yetkililerinin aynı zamanda Türkiye’de üst derece bürokrat olarak çalışıp çalışmadıkları konusunda bilginiz var mı?
b) Söz konusu şahıslar arasında, Almanya’ya giriş yapmasında sakınca görülen şahıslar var mı?
6. a) Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Alman Büyükelçisi Eckart Kuntz’un 22.11.2007 tarihinde, Ankara’da görüştüklerine ve Sayın Erdoğan’ın bu görüşmede Deniz Feneri e.V. yöneticilerine karşı süren dava hakkında bilgi aldığına dair basında çıkan haberler doğru mudur?
b) Yanıt evet ise, Almanya’da sürmekte olan bir dava hakkında bir yabancı hükümet başkanının görüş belirtmesini hükümetiniz nasıl değerlendirmektedir?
c) Hükümete göre, bu şekilde görüş belirtmek sürmekte olan bir davaya müdahale anlamına gelir mi?
7. a) Türkiye Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ile Alman Büyükelçisi Eckart Kuntz’un 05.12.2007 tarihinde, Ankara’da görüştüklerine ve Sayın Şahin’ın bu görüşmede Deniz Feneri e.V. yöneticilerine karşı süren dava hakkında bilgi aldığına dair basında çıkan haberler doğru mudur?
b) Yanıt evet ise, Almanya’da sürmekte olan bir dava hakkında bir yabancı hükümet başkanının görüş belirtmesini hükümetiniz nasıl değerlendirmektedir?
c) Hükümete göre, bu şekilde görüş belirtmek sürmekte olan bir davaya müdahale anlamına gelir mi?
8. Deniz Feneri e.V. eksenli somut olaydan hareketle Eyalet İçişleri Bakanları Konferansı düzeyinde, bağış toplayan benzeri derneklerin denetlenmesini/gözetlenmesini amaçlayan koordinasyon kararları alınmış mıdır?
9. Federal Hükümet Deniz Feneri e.V. eksenli bağış skandalının kapsamının genişliğini gözeterek zarar görmüş kişilere yardım etme gereği görmekte midir?
a) Yanıt evet ise, nasıl bir yardımda bulunacaktır?
b) Yanıt hayır ise, neden yardım etme gereği görmemektedir?
10. Gelecekte bu tür olayların engellenmesi ve insanların bu soygunculardan korunması adına hangi önlemleri almayı düşünüyorsunuz?
Krefeld: Trotz Sanierungsvertrag Massenkündigungen…!?
Viele Kolleginnen und Kollegen glauben, dass die Kündigungen nicht mehr verhindert werden können. Um nicht dem weiteren Einbruch des Futterstoffs in den nächsten Jahren immer wieder Entlassungen folgen zu lassen, sollte jetzt eine radikaler Schnitt vollzogen werden: 80 Leute bei VBL, 60 bei ULM und 21 bei Devetex sollen entlassen werden. Damit soll Futterstoff endgültig nur noch Randprodukt werden und nur noch technische Textilien übrig bleiben. Wir ließen uns dies in der Tarifkommission erläutern, im Betriebsrat, von Wirtschaftsprüfern der IG Metall bestätigen: VBL und ULM sind praktisch insolvent, Devetex hat als Handelsgesellschaft finanzielle Reserven. Die Beschäftigten haben von den Plänen der Geschäftleitung erst sehr spät erfahren. Viele ältere Kolleginnen und Kollegen sind „angesprochen“ worden, ob sie nicht vorzeitig über eine Transfergesellschaft und Arbeitslosigkeit in Rente gehen wollen.
Diese Kolleginnen und Kollegen werden jetzt so schnell wie möglich vom Betrieb „entsorgt“. Als Möglichkeit bleibt ihnen allen nun die „Auffanggesellschaft“, in der sie für die doppelte Zeit ihrer Kündigungsfrist, längstens aber ein Jahr 80% ihres Nettogehaltes bekommen. Bei VBL wird ohnehin nur wenig verdient und bei 80% Netto kommen viele, die als Alleinverdienende eine Familie zu unterhalten haben an die Grenze der finanziellen Möglichkeiten. Die Entscheidung für die Auffanggesellschaft wird den Kollegen aufgezwungen: Nur bis zum Mittwoch, 20.08. haben sie für ihre Entscheidung Zeit. Wer nicht in die Auffanggesellschaft geht, hat mit finanziellen Nachteilen zu rechnen. Alle stehen mit dem Rücken zur Wand, weil niemand weiß, ob die Firma wirklich noch lange existiert.
Fehler der Geschäftsleitung der vergangenen Jahre, als sich gemeinsam mit dem Oberbürgermeister der Stadt Krefeld vor die Presse gestellt wurde: Der Textilstandort Krefeld ist für die nächsten Jahre gesichert, hieß es noch vor drei Jahren. Auffanggesellschaft, Sozialplan, Sanierungsvertrag und Verzicht. Wir fordern als Kolleginnen und Kollegen, dass die Kündigungen zurückgenommen werden. Die Firma wird mit dem Verlust von einem Drittel der Belegschaft nicht mehr weiterexistieren können. Viele Arbeiten können nicht mehr gemacht werden und müssen liegen bleiben. Wie soll damit dann noch das notwendige Geld erwirtschaftet werden, um die Firma aufrechtzuerhalten?Immer, auch bei VBL fällt in einer Krise dem Arbeitgeber nur ein, Leute zu entlassen. Das, so glauben die Kolleginnen und Kollegen, ist ein Fehler. Warum soll die Belegschaft für die Fehler des Managements bluten?
Wir fordern ein „Zukunftskonzept“ für VBL mit Phantasie und ohne Entlassungen!
Sevim Dagdelen: Einbürgerungsrecht - Theaterdonner in der Koalition
Die migrations- und integrationspolitische Sprecherin der Linksfraktion im Bundestag kritisiert den geplanten Test für einbürgerungswillige Migranten und bezeichnet den Koalitionsstreit als “Theaterdonner”:
“Die Ankündigung des Bundesinnenministers, vom 1. September 2008 Einbürgerungstests einzuführen, ist gerade mal zwei Tage alt, da hört man schon wieder Theaterdonner aus der Koalition. Die SPD bleibt dabei ihrer Linie treu, Beschlüsse, denen sie zuvor auf der Innenministerkonferenz zugestimmt hat, mit inszenierten Aufgeregtheiten zu kritisieren. Die Erfahrungen der letzten Jahre lassen allerdings vermuten, dass die vorgespielte Aufgeregtheit sich relativ schnell wieder legen wird und die Sozialdemokraten, kaum dass der von ihr auf dem medialen Rummelplatz aufgewirbelte Staub sich gelegt hat, dem Einbürgerungstest dann doch ihre Zustimmung geben. Letztlich handelt es sich also um ein Spektakel zum Zweck der Profilierung in Zeiten schlechter Umfragewerte. Für Einbürgerungswillige hat es keine praktische Bedeutung.
Die Äußerungen von Unions-Fraktionsvize Wolfgang Bosbach, der den Einbürgerungstest als ein Zeichen an die Adresse der Migrantinnen und Migranten darstellt, sich mehr für Deutschland zu interessieren, weise ich zurück. Bosbach stellt die Logik des Tests auf den Kopf. Der Test ist ein weiterer Versuch, Einbürgerungswillige vor diesem Schritt abzuhalten. Insofern ist auch die Forderung der SPD, Verbesserungen am Test vorzunehmen, wahnwitzig. Der Test kann nicht verbessert werden. Er gehört abgeschafft. Das wäre ein Zeichen an die Migrantinnen und Migranten.
Die Einbürgerungsvoraussetzungen müssen erleichtert werden, damit den Menschen auch das Gefühl vermittelt wird, dass sie in Deutschland erwünscht sind. Ein Wer-Wird-Deutsch-Test à la Jauch würde das genaue Gegenteil bewirken.”
Yabanci Temsilciler in Bozkurtcular
ile iliskileri nedir?
Gectigimiz günlerde Rheinische Post gazetesinde cikan Haberde Krefeld Yabancilar Meclisi üyeleri MHP uzantisi olan Türk Fasistlerin Krefeld-Linn de 1500 kisinin katilimiyla yapilan bir Anma etkinligine katildiklari ortaya cikti. Fasistlerin etkinlikleri Anayasa Koruma Örgütü tarafindan da izlenildigi de belirtildi. Etkinlige katilanlar Yabanci Temsilcileri sunlar: Yabanci Meclisi Baskani Halide Özkurt-Atmaca, 2.Baskani Mehmet Demir ve Hatice Yakut. Ayrica Mehmet Demirin Krefeld CDU genclik örgütü Junge Union Güney Yönetim Kurulu üyesi oldugu da ortaya cikti. Gazete tarafindan Halide Özkurt-Atmaca ile gürüstügünde etkinlik hakkinda sunlari söyledi: Bozkurtlar Almanya da yasaklanmis bir örgüt degil, yapilan bu etkinlik Entegrasyon karsiti olmadigini hatda bunlari düzenleyenlerinde sürekli Uyum dan yana tavir aldigini ve calismalar yaptigini söyledi. DIDF-Krefeld Dernegi olarak bu konuda düsüncelerimiz: Krefeld de resmi acidan tüm Göcmenlerin temsilcisi sayilan ve Uyum icin caba sarf etmek gibi görevi olan kurum temsilcilerin Uyum düsmani Fasist Örgütlerin etkinliklerine katilmasini kiniyoruz. Bu örgütler insanlar arasinda Önyargiyi körüklüyor,halklari birbirine kiskirtiyor, bu yüzden Alman Irkciligina ve Türk Milliyetciligine, Fasizme karsi hep birlikte mücadele etmeliyiz.
